Bu yazı, Göçmen düşmanlığı maskesiyle, aslında İslam ve Müslüman düşmanlığını kusan kamalist, ırkçı, Türkçü, Kürtçü, Rusçu, İrancı pisliklere, baasçı rafızi ve kripto gavurlara 2011 yılından bir kurşun; Ve bu alçak, namussuz ve şerefsiz pisliklere karşı susan iktidar yalaması sözde dinci aslında münafık, karaktersiz eşşek sürüsüyle yollarımızı ebediyyen ayırmaya da bir belge olsun;
Defalarca düzünden yazdık konuştuk, anlamıyorlar. Şimdi bir kez daha anlayacakları dilden, açık ve net söyleyelim;
Ortadoğudaki bütün rejimler, İngiltere, Fransa ve Rusya’nın 1. dünya savaşından sonra anlaşması ile kurulmuştur.
Başta Türkiye cumhuriyeti olmak üzere, Mısır, Irak, Suriye, Suudi Arabistan ve sair devletçikler, Osmanlı mülküne kondurulmuş birer gecekondudan ibarettir. Düzenin temeli petrolün ve ticaret yollarının kontrolüdür.
Ortadoğu sınırlarını çizen Sykes-Picot anlaşması, İngiltere tarafından çiğnenmiş ve Fransa’ya petrolden pay verilmemiştir. Fransa’nın derin Katolik damarı, o tarihten sonra İngiltere ve müttefikleri aleyhine her tür politikayı el altından desteklemektedir.
II. Dünya savaşında bu damar Nazilerle de işbirliği yapmıştır.
Savaş sonrasında ise İngiltere gücünü ABD-Yahudi blokuna ödünç vermiş ve görünürde emekli olmuştur. Ancak anglo-sakson elit, ABD ve Yahudi partisinin arkasındaki mimari akıl rolünü sürdürmektedir. Bu cephenin stratejik hedefi Avrupa’nın kontrolüdür.
Derin Avrupa yani Almanya-Fransa ve Vatikan ise savaştan sonra dünyanın her yerinde ABD-İngiltere-İsrail blokuna karşı muhalif akımlara destek vermiş, Rus kontrolündeki sol akımların büyük bir kısmını kontrolüne alarak anti amerikan bir cephe açmıştır. Bu cephenin stratejik hedefi Anglo-sakson iradenin çökertilmesidir.
Bu, batının iç savaşıdır.
Savaş alanı ise esas olarak Ortadoğu’dur.
Soğuk savaştan sonra Rusya kontrollü bir küçülmeyle Avrupayı dengeleme rolüne devam etmiştir. Avrupa ise birlik politikasıyla kendisine yeni bir alan açmaya çalışmış, ancak enerji kaynaklarının kontrolünü alamadığı ve güçlü bir orduya sahip olmadığı için kadük kalmıştır. Üstüne anglo sakson Yahudi cephesinin Çin üzerinden Avrupa sanayisini çökerten hamlesi de eklenmiş ve Avrupa dağılmanın eşiğine gelmiştir.
Şimdi bu acziyetten kurtulmak amacıyla anglo-yahudi sömürge alanlarında her tür aracı kullanarak bu gücün işini bozmaya çalışmaktadır. Ortadoğudaki gerici ve zalim rejimler, ABD tarafından terk edilince Avrupa’ya, özellikle Almanya ve Fransa’ya sığınmaktadır. Böylece genel fotoğraf içinde protestan İngiltere ile Katolik avrupa’nın kadim savaşı, yeniden alevlenmiştir. Arada Küresel finans kapitalin yeni piyasa düzeni için yeni pazarlar açma hevesi, Çin’in kendi hesabına süper güç olarak devreye girme hevesi, İran’ın devrim yolunu bırakıp Safevi Şii imparatorluğu kurma hevesi ve Rusya’nın yeniden büyüme hedefi de eklenince, durum büyük dünya savaşları öncesi kaos zamanlarına benzemiştir.
Bu genel resim içinde yolu şaşırmamak ve ne istediğini, ne istemediğini bilmek için elimizdeki tek sigorta, vicdanımızdır. Bizim vicdanımız, Allah’a ve ahirete imanla şekillenir.
Allah, iyiliği ve adaleti emreder, şirk, küfür, tuğyanı yasaklar.
Şimdi yolumuzu bu vicdanla netleştirelim;
Önce belirtelim ki, son 300 yıldır insanlığa musallat olan batılı barbar halkların ve onların işbirlikçisi siyonistlerin her tür emperyalist politikası, tartışmasız düşmanımızdır. Hiç bir müslüman, bu şeytanlarla dost olamaz. Sadece mecburi ve diplomatik münasebetlere katlanabiliriz. Bunun dışında mazlum ve müslüman kanı dökme siciline sahip olan bütün batı devletleri ve onların doğudaki işbirlikçisi olan Rusya, İran, Çin, Hindistan, yani müslümanın kılına dokunan herkes müslümanların düşmanıdır. Bu tavır, bizim için tartışma dışı bir düsturdur.
Bölgemize gelince; Bugün için büyük İslam imparatorluğumuzu yeniden kurmamıza engel olan ve olacak her tür fikir, akım, örgüt, devlet, ülke ve ordu, prensip olarak düşmanımızdır.
Bu çerçevede, dün imparatorluğumuzu parçalayan milliyetçiliğin bütün çeşitleri şirktir, küfürdür, cahiliye alışkanlığıdır ve şeytan işi pisliktir.
Sırp, Yunan, Bulgar, Ermeni milliyetçiliği gibi, Arap, Arnavut, Gürcü, Çerkez, Filistinli, Kürt, Türk milliyetçiliği de şeytan işidir.
Yahudilerin ve Fransız masonlarının Katolik kilisesinin hegemonyasını kırmak ve pazar oluşturmak için icat ettiği milliyetçilikler ve bunları yeni kapitalist dünya düzeni için örgütleyen İngilterenin ulus devletleri, şeytan işi rejimlerdir.
Halklar arasında etnik temelde sınır çizen her formül, şeytan işi fitnedir.
Aynı şekilde ezilen ulus milliyetçilikleri de şeytan işidir. Mağduriyet ve mazlumiyet istismarına dayalı, yeni ayrılık ve bölünmelere zemin oluşturacak her tür akım, fikir ve eylem şeytan işidir. Bu manada Filistin milliyetçiliği, Kürt milliyetçiliği, Çerkez milliyetçiliği, Arnavut milliyetçiliği v.s. şeytan işleridir.
Ölçü basittir; bu topraklardaki tek meşru dava, `İslam davası`dır. İslam davası, bütün bölge halklarının emperyalizme karşı haysiyetini koruma, birlik ve beraberliğini temin etme ve ortak tarih ve kültüre dayanarak ortak yaşam alanları oluşturma davasıdır. Adı geçen bütün etnik topluluklar İslam`la şereflenerek birer saygın etnik grup olabilmişlerdir. Aksi halde bölgemizdeki yüzlerce eski etnik topluluk gibi tarihte var olamazlar ve silinip giderlerdi.
Bu bağlamda, ister devlet eliyle isterse devletlere karşı savunulsun, her tür milliyetçilik, İslam davasının antitezidir. Bölge halkları için birer fitnedir, batı emperyalizminin emellerine hizmet eden bir araçtır.
Yani Türk, Arap ve Fars milliyetçiliği kadar, Kürt, Arnavut, Çerkez ve Filistin milliyetçiliği de batıldır, küfürdür, şirktir ve şeytan işi pisliktir.
Bu milliyetçi pislikler, I. Dünya savaşı sonrası yenilgi travmasını fırsat bilen içimizdeki pagan kalıntısı unsurların eliyle nüksetmiş ve halklarımız arasına emperyalistler adına mayın döşeme misyonu üstlenmiştir. Bu manada sadece islam dışılıklarıyla değil, emperyalizmin böl-yönet politikasına hizmet etmeleri nedeniyle de suç ve cürüm ideolojileridir.
Bu topraklarda sadece ve sadece emperyalizme ve siyonizme kurşun sıkmak meşrudur. Bunun dışında ister devletler isterse muhalif hareketler Müslüman birey veya topluluklara kurşun sıkamaz, silah çekemez. Namlusunu ne sebeple olursa olsun bir müslümana doğrultan herkes kafirdir, müşriktir ve şeytanın uşağıdır.
Bu bölgede ancak ve sadece Müslüman olanlar ve Müslüman olmasa da Müslümanlara saygı duyan ve Müslüman düşmanlarıyla işbirliği yapmayan gayrı Müslimler ve diğer inanç sahiplerinin hak ve özgürlükleri sonuna kadar savunulabilir.
İslam düşmanları ile her türden milliyetçiler ve çeşitli fitne odaklarının hiçbir hak ve hukuku olamaz.
Müslüman, dokunulmaz olandır, insan olandır, aziz, şerefli ve temiz olandır. Elini haksız yere kana bulayan, büyük günahlar işleyen, zulüm, işkence, kamu veya yetim malı yemek ve fitne çıkartmak gibi suçlar işleyenler Müslüman değildir.
Bu manada, ülkemizde yıllardır Yahudilerin uydurduğu sahte Türk kavramıyla başta bütün Müslüman Türklere, ardından Müslüman Kürtlere düşmanlık yapanların hepsi zalim, alçak, müşrik ve batı uşaklarıdır. Üç beş düşkünün millet yaralı iken İngiliz/Fransız/Rus desteğiyle oluşturduğu bu sahte ve gavur ağızlı Türk milleti yakıştırmasına artık son verilmelidir. Türk haddi zatında bir millet ismi değil, haçlılarla savaşan bir soylu kavganın önderlik adıdır. Bu özelliği olmayan Türk, zaten aslen Türk sayılmaz. 20. yüzyıl boyunca ırkçıların eliyle gerçek Türk`ü İslam kimliğinden soyutlama çabası sonucu Türk kavramı, özellikle Arap dünyasında ve şimdi de Kürtler nezdinde ırkçılık ve batıcılıkla özdeşleştirilmek, ulus-devlet sistemiyle bir tür İslam ve Osmanlı karşıtlığının adı yapılmak istenmiştir.
Yine Türk gibi, bölgemizin kadim müslüman halklarından biri olarak İslamla şereflendiği için ve Türk ve Arap`la birlikte haçlılara karşı aynı safta yer aldığı için tarih sahnesinde onurlu bir yer edinen Kürt kavramı, Avrupalıların ve ‘Aryan’ların uydurduğu sahte Kürt kavramıyla yer değiştirilmeye çalışılmış ve bu gerçek Kürt`ü başka bir şeye dönüştürmeye çalışan ve bu amaçla başta Türk kardeşlerine ve hatta Müslüman Kürtlere düşmanlık yapan, kurşun sıkan, fitne ve fesat çıkartan bütün Kürt milliyetçileri de alçak ve zalim pisliklerdir. Üç beş yezit soylu kripto gavurun Müslüman Kürtlere çobanlık yapmaya kalkmasına artık bir son verilmelidir.
Yine İngilizlerin uydurduğu Arap kavramıyla gerçek Araplara, Müslüman Arap kardeşlerimize eziyet eden, zulmeden, yine siyonizme karşı İslami mücadeleyi Arap -Filistin milliyetçiliğine indirerek sulandıran, her tür Arap milliyetçisi de alçak ve zalimdir.
Müslüman olması kaydıyla, her Türk`ün, Arab`ın, Kürd`ün, Çerkez`in, Boşnak`ın, Arnavut`un bütün temel hak ve özgürlükleri dokunulmazdır, herkesin ortak namusudur. Müslüman Türklerin, Kürtlerin ve diğerlerinin istedikleri kadar Türk olmak veya Kürt olmak hakları vardır.
İslam`a ve İslam davasına düşman olanların ise, etnik haklar bir yana nefes alma hakkı bile yoktur. Her tür milliyetçi, faşist, şovenist, kabileci, aşiretçi şeytan uşağına bu toprakların ekmeği ve suyu dahi haramdır.
Sınırı buradan çizdikten sonra, herkesin safını seçmesi gerekir;
Milliyetçi, şoven, Kemalist, Baasçı, Nasırcı, ElFetihçi, Saddamcı, Kaddafici, Farsçı, Türkçü, Kürtçü, Çerkezci, Gürcücü, Lazcı, Arnavutçu, Sabataycı veya mezhepçi bütün alçak, zalim ve şeytan uşağı unsurlar tek bir millettir.
Bütün Müslümanlar ve Müslümanlarla aynı safta duran, iyilik ve adalet davasına inanan diğer inanç sahipleri de tek bir millettir.
Kendilerine uydurma millet kimlikleri, millet isimleri arayan veya gavurun icatlarını kullanan bütün şeytan uşakları, bizim bu kadim millet telakkimizi bozamaz, değiştiremez, bulandıramaz, sulandıramaz.
Son dönemde, bu milliyetçi pisliklerin, Türkçü, Arapçı, Kürtçü, Farsçı ocu bucuların hepsinin aynı safa toplanması boşuna değildir. Ve hepsinin küresel zalimler arası savaşta kendilerine birer efendi bulması, eskiden olduğu gibi şimdi de gavura dayanarak ayakta kalmaya çalışması boşuna değildir. Çünkü zaten hepsi tek millettir ve şeytanın çocuklarıdır.
Kimse bize maval okumasın, masal anlatmasın; haçlı güçleri er veya geç topraklarımızdan defedilecektir. Ama dün olduğu gibi bugün de aramıza ektikleri tohumlar, fitne unsurları, ayrılıkçı-bölücü nifak şebekeleri, asıl kalıcı düşmanlarımızdır. Bugün bunun adı her boy ve soydan milliyetçiliktir.
Suriyede’ki Ebu Süfyan torunu Baasçı köpeklerle, ülkemizdeki devlet ve millet içinde yuvalanmış Müslüman Türk kimliğine düşman Türkçü şaman faşistler, yine Alevi kardeşlerimizle alakası olmayan sözde Alevici kriptolar ve Müslüman Kürt kimliğinden hazzetmeyen gavurlaşmış Kürtçü şoven çeteler, aslında aynı saftadır.
Müslüman Türk, Kürt, Alevi, Sünni, Çerkez, vb. halkımız ve yine adalet ve iyilik üzre olan gayrimüslim veya farklı felsefi inanç ve düşünceye sahip bütün iyi insanlar ise bir saftadır.
Bu ülke, Müslüman ruhu, imanı ve Adem vicdanı olan safın egemen olduğu ve her tür etnik, mezhebi, meşrebi, felsefi görüşün bu egemenlik içerisinde özgürleştiği bir büyük adalet imparatorluğunun payitahtıdır.
Devletimizin adı, devlet-i Aliyye, milletimizin adı, Osmanlı milletidir. Ülkemiz, Mezopotamya-Akdeniz havzasıdır.
Bu hedefi ABD, İsrail, BOP karşıtlığı, vb. yalandan anti emperyalistlik demogojileriyle veya ezildik, öldük bittik türünden acizlik dilenciliği ve mazlumiyet istismarıyla ya da egemen ulus kibri ve ulusalcı faşist gavur ağzıyla bozmaya çalışan ve çalışacak herkes, milletimizin düşmanıdır.
Milliyetçilik milliyetçiliktir ve kötüdür…Bildiğimiz iyilikleri sadece iyiliğin diliyle de savunabiliriz. Etnik isimlere ne iyi nede kötü bir değer giydirilemez. Bütün milletimizi ayrım yapmadan sevmek, hak ve hukukunu etnik bir ifade kullanmadan savunmak, bütün farklılıklarını zenginlik olarak yaşatmak, adil bir denge içinde ve tabii halleriyle etnosları kabullenmek, Müslümanlığın adalet ölçüsü içerisinde makul bir tutumdur. Fazlası ise ırkçılıktır. Türk, sadece `osmanlı` manasında masum bir isimdir. Gerisini gavur uydurmuştur. Kürt te müslüman manasında masumdur, fazlası ırkçılıktır. Eğer bir Türk; Kürde kötü gözle bakıyorsa, talep ettikleri her şeyi bölücülük olarak görüyor, tabii ve haklı şikayetlerini bile Kürtlere düşmanlığın malzemesi yapacak kadar etnikçi bir kafaya sahipse, yine eğer bir Kürt, Türk kavramının Osmanlı manasındaki haçlılarla savaşan ve ortak namusumuzu yüzyıllarca savunan manasından da kendini ayrı tutmaya kalkıyorsa, bizden değildir, hatta bunlar aslında Türk veya Kürtte değil, gavurdur…Ortak adımız müslümandır, Osmanlı`dır. Bu sıfatlarla yetinmeyenlerle ortak bir gelecek kurulamaz, çünkü sadece niyetleri kavgadır. Son yüzyılımız bu her soydan ırkçılar yüzünden heba olmuştur. Bu nedenle bunların hepsinin bundan sonra tek bir ismi vardır; ırkçı pislikler!
Bu düşmanlarla konuşacak, tartışacak, uğraşacak hiçbir meselemiz yoktur, olamaz, bunlarla aramızda ancak savaş koşulları geçerlidir.
Yüzyıldır horlanan, ezilen, örselenen, katledilen, onuru ve haysiyeti hiçe sayılan kah,dili, kah kültürü aşağılanan, ister İstiklal mahkemelerinde ister Dersim`de, ister Şabra ve Şatilla`da, Mamak`ta, Metris`te, Diyarbakır`da, Hama`da, Halepçe`de, Guantanamo`da, Ebu Gureyb`de, Gazze`de, Mısır’da, Bosna’da, Türkistanda, Myammar’da, Suriye’de bazan Türk, bazan Kürt, bazan Arap veya Müslüman, Alevi, sünni, solcu, sağcı vb. farklı kimlikleriyle binbir eziyete düçar edilen, bir birine düşürülen, halklarımız, toplumlarımız, kardeşlerimiz; biz hepimiz tek gerçek sorunumuzun bu büyük yenilgiden topluca kurtulmak, hep birlikte ve hepimizin ortak düşmanına karşı tek bir kurtuluş davası safında yer almak olduğunu idrak etmek zorundayız. İşte milliyetçilik, kavmiyetçilik, ulusçuluk bu idraki örten habis bir ur, ruhlarımıza giydirilmiş kara bir perdedir. Bu nedenle, herkes bu ölçü içinde safını seçmelidir. Ne kadar gavurumuz ve iç düşmanımız olduğunu bilmeliyiz. Hazırlıkları ona göre yapmalıyız.
Büyük hesaplaşma yakındır…
Ademin çocuklarına, İbrahim`in, Muhammed`in ümmetine, Müslüman olanlara, Müslüman kalmaya çalışanlara, Müslüman olmasa bile yoldaşımız olan yani yüreği adalet ve iyilik için atan yani mümin gibi yaşayan bütün insanlara selam, geri kalanlara lanet olsun…
İlk yayın: haber10.com/2011
- ahmetozcan
- 18 Haziran 2022
- 0 Comment