Milletin Ülkesi Türkiye’nin Geleceğidir

19 Ocak 2024

Türkiye’nin son yıllarda yaşadığı krizler, tarihimiz ve toplumsal yapımıza ilişkin birikmiş hesaplaşmaları yeniden gündeme getirdi. Ülkenin yaşadığı değişim sürecine direnen ve Cumhuriyetin başlarında gasp ettiği iktidar alanından çekilmek istemeyen oligarşi ilk defa bu kadar açık ve belirgin kimliğiyle sahneye çıktı. Yüzlerce yıldır iktidar alanından uzak tutulan, her fırsatta dayak yiyen ve vergi ve asker vererek devleti besleyen millet ise, kendisine en yakın bulduğu politik alternatifleri destekleyerek sürdürdüğü pasif direnişinin son evresine geldi.
Jeopolitiğin ve iç dinamiklerin Türkiye’yi getirip bıraktığı noktada hem taraflar hem de asıl kimlikleri ve niyetleri netleşiyor.
Bu saflaşmada, ister merkez-çevre, ister oligarşi-millet denilsin, ya da Batıcılar ve Anadolu halkı olarak tanımlansın, tarafların vasıfları, duruşları ve amaçları itibariyle daha net ayrıştırılabilmesi kolaylaşmaktadır. Ve Türkiye’nin reel çelişkileri bu iki genel taraf arasındaki kavgayla su yüzüne çıkmaktadır.
Bu süreçte gerek inanç ve yaşam tarzı gerekse sınıfsal ve kültürel farklılıklar, bu reel kavganın taraflarının rengini ele vermektedir. Sonuçta; halk çoğunluğu ile, din düşmanı, Batıcı, hiçbir yerli kökü bulunmayan, statükocu bir azınlık elit şeklinde özetlenebilecek iki tarafın kâh inanç, kâh değişim bağlamında süren kavgası, Türkiye’nin geleceğini belirleyecektir.
İşte bu kavganın günübirlik politikadaki yansıması, 28 Şubat sürecinde RP’ye karşı, 2003 yılından itibaren ise AK Parti’ye karşı, içinde asker-sermaye-aydın zümrelerden kişilerin yer aldığı Baascı kafalı cuntaların darbe girişimleri olarak ortaya çıkmıştı. Yine Anadolu sermayesine karşı, batılı şirket mümessili kemalist tekellerin tavrı da kavganın ekonomi-politik yüzünü deşifre etmektedir.
Aynı şekilde medyada, kültürel alanlarda, sosyal yaşamda ve iç ve dış politika konularındaki vizyon farkları da bu kavganın değişik yansımaları olarak anlaşılmalıdır. Önümüzdeki yıllarda her alanda daha net ve derin görünümlerle sürecek olan bu kavga sonuçta iki farklı Türkiye tablosunu karşımıza çıkarmaktadır.
Müesses düzenin, daha doğrusu devlet cephesini ele geçirmiş oligarşik zümrenin Türkiye’si, var olan ulusçu yapı üzerinde jakoben Fransız tipi bir oligarşik egemenliği ifade etmektedir.
Milletin, yani bu topraklarda yaşayan ve bu topraklara anlam veren İslam’la kendisini tanımlayan halk çoğunluğunun Türkiye’si ise, sınırları doğal engellerle belirlenebilen, adalet, özgürlük ve ahlâkın egemen olduğu, tarihi mirasının ve misyonunun farkında, bağımsız, onurlu ve büyük bir ülkedir.
Müesses düzenin Türkiye’si, Ankara’nın soğuk ve halktan kopuk resmi binalarıdır.
Milletin ülkesi, Anadolu’dan bütün dünyaya uzanan kültürel, ekonomik, siyasi alışverişe açık, dinamik ve doğal hareketliliktir.

Müesses düzenin Türkiye’si, bir avuç mutlu azınlığın her tür imtiyaz ve talanla biriktirdikleri servettir.
Milletin ülkesi, alınteri, emek, dayanışma ve paylaşmadır.
Müesses düzenin Türkiye’si, her tür sapıklığın, ahlâksızlığın, zevk ve sefanın meşrulaşmasıdır.
Milletin ülkesi, erdemin, dürüstlüğün, edebin ve namusun üstün tutuluşudur.
Müesses düzenin Türkiye’si, zorbalığın keyfi hegemonyasıdır.
Milletin ülkesi, millet iradesine dayanan, hukuk ve adalet egemenliğidir.
Müesses düzenin Türkiye’si, darbeler, kan, zulüm, katliam, yerinde infaz, işkence, cezaevi, cunta, yasaklar, baskılar ve asimilasyonculuktur.
Milletin ülkesi, barış içinde bir arada yaşama, inanç ve fikir özgürlüğü, karşılıklı saygı, eleştirel diyalog ve erdem ekseninde bütünleşme iradesidir.
Müesses düzenin Türkiye’si, Fransa-Suriye kırması oligarşik diktatörlüktür.
Milletin ülkesi, adalet, özgürlük ve hukuka dayalı bağımsız Müslüman ve kerim devlet’dir.
Milletin parası ve imkânlarını soyarak devlete yuvalanmış oligarşik çetelerin kan ve baskıyla oluşturmak istedikleri Türkiye tablosu, ancak ve sadece bu ülkenin egemen sınıflar tarihine kaydedilebilecek türden geçici bir zulüm nöbetidir.
Ama milletin kimliği, arzusu, talepleri, inançları ve değerleriyle canlı tuttuğu, büyüttüğü, beslediği gerçek ülke, geleceğin tablosudur.

Milletin sahip olamadığı tek şey, asıl sahibi olduğu iktidar gücüdür ve onu da ergeç oligarşi şeflerinin elinden alacaktır.
Bu kavgada bütün onurlu insanların yeri, milletin ülke’sini inşa etme davasıdır.
Adem olabilmek, haysiyetimizi muhafaza etmek, adaleti hakim kılmak, hak ve hukukumuzu muhafaza etmek, hürriyetimizi elde etmek… Yani bütün davamız, milletimizin tahayyül ettiği o güzel ve büyük ülkenin inşa edilme davasının da temelidir.
Bütün davalarımızın nihai özü ise; İ-layı Kelimetullah için Nizam-ı Alem’dir

Ahmet Özcan

Ahmet Özcan:

Nüfus kaydı ismi Seyfettin Mut. İ.Ü. iletişim fakültesi mezunu (1984-1993); yayıncılık, editörlük yapımcılık ve yazarlık yaptı. Yarın yayınları ve haber10.com haber sitesinin kurucusu.
Ahmet Özcan, yazarın müstear ismidir.

-Yer aldığı Dergiler:

İmza (1988), Yeryüzü, (1989-1992), Değişim (1992-1999), haftaya bakış (1993-1999), Ülke (1999-2001), Türkiye ve dünyada Yarın (2002-2006)

Yayımlanmış Kitaplar:

-Yeni bir cumhuriyet için-
-Derin devlet ve muhalefet geleneği-
-Sessizlik senfonisi-
-Şeb-i Yelda-
-Yeniden düşünmek-
-Teolojinin jeopolitiği-
-Osmanlının Ortadoğu’dan çekilişi-
-Açık mektuplar-
-Davası olmayan adam değildir-
-İman ve İslam-
-Yenilmiş asilere çiçek verelim-
-Tevhid adalet özgürlük-
-Devlet millet siyaset

Bir yanıt yazın

Your email address will not be published.

Bakmadan Geçme

Yahudilik Nedir? Ne değildir?

İsrail’in Gazze saldırısı, İsrail, siyonizm, Filistin, Kudüs, ABD, Avrupa, İngiltere,

‘Esastan ve Usulden’ Büyü bozmak

Türkiye’nin AB üyelik süreci ve ABD ile ilişkileri, anlamlı ve

‘Neo-Kemalizm 15 Temmuz devrimine tehdittir’

15 temmuz’da bu deli gömleği giymiş olanlar hariç herkes, kelimenin