“Bağ-ı dehrin hem hazânın hem baharın görmüşüz
Biz neşâtında gamında rûzigârın görmüşüz.”
Nabi
Büyülü bir coğrafyanın çocuklarıyız. Tarihimiz masal, kahramanlarımız efsane, liderlerimiz adeta yarı tanrıdır. Efsunlanmış ruhlarımız bizi kurgusal olana bağlar, bedenlerimiz itaati, dillerimiz demagojiyi sever. Düşlerimizde büyü yapar, gerçeğe karşı gerçekleşemeyecek olanı tahayyül ederiz.
Büyülü bir toplumun çocuklarıyız.
Her konuşanı dinler, taraf oluruz. Her büyüklenene bağlanır mürit oluruz. En uzun sakallımızı hoca, en hafızımızı
alim, en anlaşılmazımızı şair, en dipnotlumuzu bilim adamı zannederiz. Nice zalimleri önder, nice alçakları şef bilmişizdir millisinden. İşlerimizi nazar boncuğuna sarar, kapı üstlerini nalsız bırakmayız. En sığındığımız dua büyü manasına “üç kulhuvallah bi elham”, en sevdiğimiz gece günah çıkarma büyüsüyle leyleyi kadirdir. Fikir diye büyülü sözcüklere bağlanır, kurtuluş diye büyülü yollara düşer dururuz.
Sevgi ve nefretimiz dahi büyülüdür. Savaşlarımız kan ayinine, aşklarımız his kırımına dönüşür.
Gerçeğin yerine büyüyü geçirmekte ustasıyızdır. Binlerce yıllık genetik mirasımız büyülerle bezelidir.
İnançlarımızdan büyülü fanuslar yaparız.
Köylerimizde, kasabalarımızda, çamurlu sokaklarda, barakalarda yaşarken bize başka dünyalar yaşatır bu fanuslar. Parasızlığımızla paylaşma düşleri kurar, eşit yoksulluğumuzla eşitlik toplumları kurgularız. Sahip olmadıklarımızı reddeder, bizden habersiz olan dağlara küser, isyan ederiz. Olmayan makamlarımızda Hz. Ömer kesilir, hayali yezitlere karşı Hüseyin oluruz. Parasız, pulsuz, çulsuz dünyamızda Asr-ı Saadet mücahitliği gerçekle tanışana kadar sürer. Gerçek, yani köylerimizde düşünü dahi kuramayacağımız kadar uzak olan, yakınımıza sokuldukça fanusumuzun büyüsü bozulmaya başlar.
Büyübozumu, bir bozgun gibi çöker üzerimize. Genetik alışkanlığımızla bu kez ‘gerçeğe büyülenir’, sahip olduklarımızla yeni bir fanus inşa ederiz. Birikmiş özlemlerimizi davaya, bilinçaltı taleplerimizi ‘hava’ya tahvil ederiz. Hasbelkader oturduğumuz koltuklarla şişer, sırtlarından kazandıklarımıza acımaya başlarız. Yeni kartvizitlerimizle dünyaya italik bakmayı öğrenir, yüzyıllardır uzaktan baktığımız merkez e yüceltmeler düzeriz. Köylerimizin büyüsünden sıyrıldıkça kentlerimizin büyüsüne kapılırız. Her büyübozumu, yeni büyüler yaptırır bize.
Kaderimiz asla bu değildir. İnançlarımızı gerçeğe yedirmek yerine, gerçeğe büyülenmek değişmez yazgımız olmamalıdır. İnançlarımıza dayanarak gerçekdışı hedeflerle bizi büyüleyenlerin gerçeğe boyun eğişinden dersler çıkartmalıyız.
Parasız yatılılarda köylü düşleriyle mücahitlik yapanların büyübozumu, hepimizin bozgunu olamaz. İmtihan ayetleriyle büyüyüp rezil bir gerçeğe teslim olanlar, bizden değildir. Gerçeğin büyüsüyle büyüsü bozulanların bu kez halifelik taslayarak büyüyü bir üst kimlikle sürdürmeye çalışmaları bizi kandırmamalıdır.
Umutlarımızı sömürenlerin yeni ve daha uzak umutlarla bizi efsunlamaya çalışmalarına müsaade edilmemelidir.
Büyüsü bozulanlar, öylece ortada kalmalıdır.
Büyübozumu, yeni bir imtihandır.
Hakikati içeren değerlerimizi gerçek dışı büyüler haline getirmenin akibeti sadece bozgundur. Paylaşmayı, dayanışmayı, özgürlüğü, adaleti, edebi ve hayayı öğrenen insanlarımızın gerçek hayatta kaybetmesinin nedeni budur. İnsanları, olmayan düşmanlara karşı olmayan cihatlara sokup, yapmacık kavgalarda tüketmenin sonu budur. Ayağını bastığı toprağa, kendisini doğuran anasına, çocukluğuna, evine, yurduna, ülkesine, milletine, kendisine yabancılaşmış her insan tipinin geleceği karanlıktır. Büyü bozuldukça hayasızlaşmak, hayasızlaştıkça dünyevi değerlere büyülenmek, büyülendikçe kendisini var eden değerlere ve atmosfere küfretmek, insanımızın yazgısı olmaktan çıkartılmalıdır.
Başkasını, ötekini, tüm toplumu ve hatta bütün dünyayı kurtarma büyüsünün yerine, gerçek hayat içerisinde başından sonuna kadar inançla yaşamayı becerebilmek, büyük adam olmak yerine, basit iyilikler, küçük başarılar ve mütevazi paylaşımlara alışmak, ‘bir şey olmak’tan çok bir şeyler yapabilmek, kahramanlık yerine olduğu gibi görünmeye, sertlik yerine adaletle davranmaya, saldırganlıktan çok tezlerle var olmaya çalışmak, büyünün gerçekten ve hayırla bozulmasını sağlayacaktır.
Aksi halde kendimizi ve başkalarını kandıracak, yapmacık, sahte ve ikiyüzlü kimliklerle günün birinde bozulacak olan büyü, bizi yeni ve daha karanlık efsunlara duçar edecektir.
(İlk yayın; Haftaya Bakış dergisi, 1997)