Korumalı: “Selamet”çiliğin Trajedisi
Burada alıntı yok çünkü bu yazı korumalı.
- ahmetozcan
- 10 Nisan 2018
- 0 Comment
Burada alıntı yok çünkü bu yazı korumalı.
Modernlik ile yaşadığımız büyük çarpışma sonunda çok şeyimizi kaybettik. Ama kendimize haksızlık etmeyelim; Ontolojik yeteneksizliğimizden değil, çok yönlü bir saldırıyla darmadağın olmaklığımız nedeniyle birçok yönden sakat kaldık. Batı dışı en önemli uygarlıklardan biri olarak Müslüman dünyanın “ kültürel şizofrenisi”, yeni yan ürünler, ek sonuçlar, travmalar üretmeye devam ediyor. Bakalım çocuklarımız neler görecek…
En büyük hayalim, Anglo-sakson-yahudi imparatorluğunun çöküşünü, Osmanlı-Selçuklu terkibine dayalı büyük İslam imparatorluğu’nun yeniden kuruluşunu görmek…
Şimdi 21. Yüzyılın başında, tam yüz yıl sonra da olan biten birçok gelişme, Osmanlıdan kalan bu yerli-milli ruhun gösterdiği canlılık emareleri ve batılı güçlerin buna verdiği aynı tepki olarak sahneleniyor. Türkiye, Mısır ve Suriye’deki sivil halk devrimlerine karşı yeni ‘31 Mart’ ayaklanmaları kışkırtılmış, Türkiye’de Kemalist Gezi çapulculuğu, münafık Paralel/haşhaşi darbe girişimi ve Kürtçü faşist Kobani barbarlığı şeklinde, Mısır’da Baltacı katliamları ve darbeyle ve Suriye’de Baas-Şebbiha katliamcılığı ile cevap verilmiştir.
Ulus ile millet arasındaki en anlamlı fark, ulusun bir topluluğu diğer topluluklardan ve insanlıktan ayırarak kendi içinde homojenleştirmeye zorlaması, milletin ise tabii farklılıkları senkronize ederek bir amaç doğrultusunda toplumu evrenselleştirmesidir.. Ulus genişletilmiş kabilecilik, millet ise bağdaştırılmış bir çoğulluktur.
Hakikat ilahidir ve her yerde ve herkestedir. Devlet’te hakikat gibi, herkese ait olduğu sürece meşrudur. Kemalizm, hem hakikati yalanlarla süsleyip topluma Rablik yapmaya kalktığı için hem de devleti herkesin olmaktan çıkartıp batıcı düşünen ve yaşayanlara ait bir bekçi haline getirdiği için, tükendi. Şimdi bu tükenişin son demlerinde, kemalizmin ürettiği kopyaların can derdini izliyoruz. Yalan, sahte, mustağni dille kendini dayatanlar, hakikati gölgeleyip, acılarımızı da istismar ediyorlar.
İşe ‘Biz’den başlamalıyız. Biz’deki bu yenilmişliği kabullenmişlik ve birbirimize kin ve şiddet üreten gerçek düşmandan. Bu düşman, millet varlığımızı tahrip eden kendine düşmanlık duygusudur. Türkçülüğün Türklüğü temsil eden değerlere, Kürtçülüğün Kürtlüğü temsil eden değerlere, İslamcılığın kadim İslami geleneğe, Solculuğun devrimci demokrat ilkelere, liberalliğin demokratikleşmeye, kemalizmin milli modernleşmeye düşman olması, bir tek şeye işaret eder; Henüz milletleşme meselesini çözememişiz…
“Her kim isen, o olmayı başar.” (Pindoras) 1923 Şubatında Büyük Millet Meclisinde Lozan Görüşmeleri, özellikle Musul meselesi tartışılırken muhalif vekillerden Operatör Emin (Erkul) Bey: “Musul’u verdiğimiz gün, hudut Erzurum’dur” demişti. TBMM’de, 6 Haziran 1926 günü Musul defterini kapadığımız Ankara Antlaşması sonrasında Yeni Cumhuriyet’in bütün çabası, Şeyh Sait İsyanı’ndan da çıkardığı dersle, hududu Hakkari-Mardin çizgisinde…
İnsanı insanlaştıran, Türkleri, Kürtleri, Arapları, Boşnakları, Gürcüleri, Arnavutları tarih sahnesine çıkartan, Doğunun ve batının zalimlerine karşı bütün bölgemizin güvenliği ve haysiyetini korumayı borçlu olduğumuz o kadim iman yani Tevhid nosyonu olmadığı için haysiyet ve şahsiyet sahibi olmayan, Cihanşumul düşünemeyen, mümin asaletinden yoksun eski devlet bürokrasisinin bu yeni sürece ve kadrolarına endişe ve hasetle baktığı görülüyor.
15 Temmuz’da insanlık adına bunlara çok büyük bir darbe vurduk. Türkiye’deki en büyük güçlerini kaybettiler. Bu etabı yendik, sonrasını da bekliyoruz, her çeşit melanet bekliyoruz: suikast, etnik/mezhep savaş tahrikleri.İşte bu imanla, annelerimizin elinde merdane, dedelerimizin elinde baston ve gençlerimizin tertemiz bedeni; hazır bekliyoruz..Asıl olarakta bunların o kibirli firavun ruhlu efendilerini bekliyoruz.Hodri meydan diyoruz.